7 Mayıs 2013 Salı

“SİNEMAMIZ KİMLİK SORUNU YAŞIYOR”

Sinema Yazarı İhsan Kabil, Türk sinemasına ilişkin düşüncelerini anlattı.
Kabil, Türk sinemasına ilişkin şu değerlendirmede bulundu: "Türk Sineması kendini layıkıyla ortaya koyabilmiş değil. Kültürel kaynaklardan yeterince yararlanmıyor. Geleneğine pek gelemiyor, oradaki değerlerini pek yorumlayamıyor. Bence o sorunlar giderildiğinde sinemamızın kimlik sorunu aşılacaktır.
İhsan Kabil Kimdir?
1959 yılında İstanbul'da doğdu. Darüşşafaka Lisesi’nde okudu. Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu. B.Ü. Sinema Kulübü’nde faaliyetlere katıldı. Gelişim Sinema, Gösteri, Kinema, Ve Sinema gibi dergilerde tercüme, derleme ve film eleştirileri yayınlandı. ABD’de Ohio State Üniversitesi’nde sinema dalında yüksek lisans yaptı.
Bilim ve Sanat Vakfı’nda sinema seminerleri düzenledi. Ayşe Şasa ile Kanal 7’de film yorumları yaptı. Zaman, İzlenim, Yeni Şafak, Dergah gibi yayın organlarında sinemayla ilgili yazıları çıktı.
2005’te Eurimages’in Türkiye temsilciliğine getirildi. İki yıl bu görevi sürdürdü. Bir yıl sonra da Avrupa Görüntü-Ses Gözlemevi’nin Türkiye temsilcisi oldu. Kazakistan Almatı ve İran Fecr Film Festivallerinde jüri üyeliği yaptı. TRT’de danışmanlık ve film programcılığı yaptı. İstanbul Kültür A.Ş.’de sinema etkinlikleri yöneticisidir. Star gazetesinde sinema değerlendirmeleri yaptı.

Sohbete başlamadan önce Erciyes Film Festivali hakkındaki görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Festivalin bu yıl 6.sı yapılıyor. Katılım bu yıl da çok iyiydi. Festivalin ilk gününde 2 oturum oldu. İkisi de çok iyi geçti. Bunun Türk Sineması için çok getirileri olacağını düşünüyorum. Festival Belgesel ve Kısa Film olarak ayrılıyor. İkisi de çok önemli. Türk sineması adına bir kazanım olduğunu düşünüyorum. Hatta bana göre sadece üniversite öğrencilerine değil öğrenci olmayanlara da açık olmalı. Daha geniş katılım sağlanması adına iyi olacaktır. Böylece Türkiye’nin de bir yansımasını görebiliriz.

Sinema Yazarlığı yapma aşkı, isteği, şevki nereden geldi?
Bu herhalde çocukluktan gelen bir sevgi. Ben hep yatılı okullarda büyüdüm. O bakımdan sinemanın dünyası daha çok büyük renkler sunuyor. Başka dünyalar, başka insanların yaşadıkları zevkler, başka bir heyecan bu. Kendi hayatımı renklendiren hikâyelerden ibaret sinema. Yetiştirme yurdundayken oraya filmler gelirdi. Dolayısıyla o filmler bu sevgiyi yaşattı. Filmlerin afişleri bile bana enteresan geliyordu. O kadar faklı bir dünya var ki sinemada. Bu birazda meşrep meselesi. İnsanın içinden gelerek yapması gerekir. Benim hayatım içe dönüktür. Bu yüzden sinemanın dünyası bir uzaklaşma gibi…

Peki, Sinema sizin için tam olarak ne ifade ediyor?
Sinema aslında öncelikle insanın dünyasını zenginleştiren bir sanat dalı. Yani bana göre sinema değerler üzerinden bizim hayatımızı zenginleştirmeli. Varoluşumuzu yükseltmeli, psikolojimizi beslemeli, bizi aşkın olana yöneltmeli, aşkın olanın önünü açmalı ve insanı gerçekliğin ötesinde metafizik ya da mistik olanla tanıştırmalı. O gerçeklik insanın önünü açmalı.
Sinemaya geçmişten günümüze bakarsanız, neler söylersiniz?
Geçmişte hâkim olan Yeşilçam sineması. Dolayısıyla o yapı artık dağıldı. Türk sineması günümüze bir şekilde geliyor. Yeni yönetmenler çıkıyor vs. ama, sinemamızın bir kimlik sorunu taşıdığını düşünüyorum. Tam olarak kendini layıkıyla ortaya koyabilmiş değil. Kültürel kaynaklardan yeterince yararlanmıyor. Geleneğine pek gelemiyor, oradaki değerlerini pek yorumlayamıyor. Bence o sorunlar giderildiğinde sinemamızın kimlik sorunu aşılacaktır.

Düş Gerçek ve Sinema isimli kitabınız var. Yaptığınız bu eserde bir mesaj vermek istediniz mi? İstediyseniz bu mesaj neydi?
 Sinemanın aşkın bir boyutta olmasını önemsiyorum. Bana göre Sinema vasat bir seviyede olmamalı, insanın varlığına ve varoluşuna bir şeyler katmalı, onu yükseltmeli. Bunu da birebir değil, daha dolaylı, donanımlı, metaforlar ve göndermeler kullanarak belli çağrışımlarla ve imalarla yapabilmeli. Bunu yaptıkça sinema zenginleşir. Göstermeden gösterebilmek, anlatabilmek. Dolayısıyla ben sinemada gerçekçiliğin bir zaaf olduğuna inanıyorum. Gerçeği geçekten işlemeli ama bunu gerçekçi bir tarzda yapmamalı. Ya da o gerçekçiliği öyle bir yorumlamalı ki onu metafiziği olanla değerlendirmeli. Dolayısıyla daha geniş ve estetik bir havluyla sinemaya yaklaşmalıyız ve o metafizik ağını da muhakkak düşünmeliyiz.

Sinema Yazarlığı adına gençlere neler söylemek istersiniz?
Bir kere çok iyi film seyretmeleri lazım. Ama o filmlere de seçici davranmaları lazım. Belli filmleri seçmeli. Daha sonra sinema tarihinin klasiklerini bulup seyretmeli. Belli akımları, yönetmenleri ve onların belli klasiklerini bilmeliler. İyi okumalar yapmalılar. Hem sinemayla ilgili, hem de psikoloji, felsefe, tarih ve tasavvuf ile ilgili okumaları muhakkak yapmalılar.

Hocam şuanda neler yapıyorsunuz?
Şimdi Star gazetesinde yazıyorum, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde hukuki danışmanlık yapıyorum, Festivallerde jüri üyeliği yapıyorum ve bunun gibi şeyler. Biraz Batıdan ziyade Doğuya bakıyorum. Doğu sinemalarında bir zenginlik olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki günlerde de yeni festivaller olacak, oralarda görev yapacağım.

Peki, birçok işi aynı anda yapmak zor olmuyor mu?
Ben bunları dahi yeterli bulmuyorum. Daha fazlasını yapmak için çalışıyorum. Yani bir işime diğerinden fazla önem vermiyorum. İnşallah hepsini gerçekleştirirsem bize bir şeyler katacaktır.

Son olarak neler söylemek istersiniz?
Gençlerin daha çok çalışmasını istiyorum. Mesela nitelikli yapımların çok daha fazla salonda gösterilme imkânı bulması lazım. Yerli yabacı diye ayırt edilmeden. Bu kolay gerçekleşecek bir olgu değil bu ülkede. İnşallah bu sorunlar giderilebilir ve Türkiye’nin sinema kültüründe bir yükselme meydana gelir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder