Kitap
hediye etmeye bakkal camına soru yazarak başladı, bugün renkli camda 30 binden fazla kitap hediye etti.
Peker, ''Televizyonlarda
insanlara hiçbir şey vermeyen gelin kaynana programları vardır. O programlara
bakarak nitelikli bir şey yapmak istedik. Bir sponsor bularak yerel bir kanalda
böyle bir program yapmaya başladık. Bu dünyada ilktir. Televizyonun altına
sorular yazılıyor ve telefon bağlantısı ile cevaplar alınıyor. Bilenlere kitap
hediye ediliyor. O günden bu güne 30 binden fazla kitap hediye ettik'' dedi.
Sohbete
başlamadan önce biraz kendinizden bahseder misiniz?
1957 yılında Kayseri Talas’ta doğdum. Çocukluğum
orada geçti. İlkokul ve ortaokul ikinci sınıfa kadar orada okudum. Ortaokul
ikide okuldan kaçtım ve okumayı bıraktım. Babam vefat etmişti annem de çok
ısrar etti okumam için. Ben okumayı istemedim. Aynı yıl eski sanayide çırak
olarak işe başladım. Bir hırdavatçıda çalışmaya başladım. 1977 yılına kadar
çıraklık yaptım. Çalıştığım yerde Ahmet Ada adında bir şair abim vardı. Onunla
birlikte çalışıyordum ben. Onun çırağı gibiydim. Şair abi ona gelen birçok
edebiyat dergisini bana tanıttı. O dergileri okuttu ve kitap okuma alışkanlığı
kazandırdı. Kendisine gelen imzalı kitapları bana verirdi. Bu şekilde ben kitap
okuma alışkanlığı kazandım. O zamanlar Gazetelerin kültür sanat sayfalarını
takip ediyordum. Dergiler vs. okuyordum. Askerden geldikten sonra sanayide
çalışmaya devam ediyordum. Bir akraba beni devlet dairesinde işe aldırmayı
düşündü fakat ben ortaokul mezunu olmadığım için o devlet dairesinde işe
başlayamadım. Dolayısıyla sanayiye mahkûm kaldım. Aynı yıl dışardan ortaokulu
bitirme sınavlarına girdim ve 1 yılda verdim. Yıllardan beri eski sanayideyim.
10 yıl önce ehliyet almak için kursa gittim. O kurs bana okuma isteği sağladı.
Ben lise için dışarıdan sınavlara girdim ve 2-3 yılda bitti lise. Üniversite
sınavlarına da girdim daha sonra. 60 sözel sorusundan 55’ini cevapladım 53
doğrum vardı. Bunları ders çalışarak yapmamıştım. Zaten ders çalışma ile olacak
şeyler değiller. Dergileri ve kitapları okumanın verdiği alışkanlık ile o
soruları cevapladım.
2004 yılında bir Pazar günü aldığım bir gazetede
Ömer Hayyamın bir rubaisini okudum. Ömer Hayyamın rubaisi çok ilgimi çekti,
merak ettim. Onu pazartesi günü kâğıda yazıp dükkânın camına astım. Altına bu
dörtlüğün yazarı kimdir diye sordum. Not düştüm altına da bu soruyu bilene bir
meşrubat diye. Aradan 2-3 saat geçtikten sonra cevap geldi. Cevabı ve soruyu
bileni kâğıdın altına yazdım. Ertesi gün büyük bir bisküvi fabrikasının Kayseri
dağıtıcısı gelmişti. Onlara söyledim böyle bir yarışma yaptığımı nasıl yardımcı
olabilirsiniz dedim. Şeflerini aradılar bu konuyu söylediler. Şefleri de
arabadaki küçük çikolataları oraya bırakın demiş. Bizim sorular birden üçe
derken bakkalın camı sorular ile doldu. Çikolatalar bittikçe gelmeye başladı.
Bizde soruları yazmaya devam ettik. Bu arada bir gazeteden, ajanstan derken
birkaç yerde haberimizi yaptılar. Yarışma ulusal basına ‘’bakkal camında bilgi
yarışması’’ diye yansıdı. Sorular genellikle ansiklopedilere bakılarak
cevaplanıyordu. O zamanlarda biliyorsunuz gazeteler ansiklopedi dağıtırdı. Çoğu
kişiden de bu tarz laflar geldi. Evdeki ansiklopedilerin tozları senin sayende
alındı filan diye. Bir anımı da anlatmak istiyorum. Bir gün bir soru üzerine
bir arkadaş ile tartışıyoruz. O bu söz Eflatun’a ait diyor. Ben Sokrates’e ait
diyorum. Tartışırken sanayicilerden bir tanesinin ilgisini çekti herhâlde bizi
izlemeye başladı. Bir bakkal da felsefe tartışılıyor sonuçta. Sonra o izleyen
arkadaş geldi ve bu işe katılmak istediğini söyledi. Bende çikolata alayım
filan dedi. Bende kitap al dedim. Birkaç kişi ile de konuştum. Onlar da destek
olmayı kabul ettiler. 300-500 liramız oldu. Türk ve dünya klasiklerinden
kitaplar aldık. Ondan sonra bu alınan kitapları hediye etmeye başladık. 2004
yılının Ramazan ayında Cumhuriyet Meydanında kitap dağıtmayı düşündük ve 1700
tane kitap aldık. Yeraltı çarşısının camlarına sorular yazdık ve bu işi devam
ettirdik. 10 günde 1700 kitap bitti. Evdeki ansiklopedileri satır satır okudum
bu soruları hazırlamak için. Televizyonlarda insanlara hiçbir şey vermeyen gelin
kaynana programları vardır. O programlara bakarak nitelikli bir şey yapmak
istedik. Bir sponsor bularak yerel bir kanalda böyle bir program yapmaya
başladık. Bu dünyada ilktir. Televizyonun altına sorular yazılıyor ve telefon
bağlantısı ile cevaplar alınıyor. Bilenlere kitap hediye ediliyor. O günden bu
güne 30.000’den fazla kitap hediye ettik.
Kitap
hediye ederken nasıl bu kadar keyifli oluyorsunuz. Bir çocuğa şeker verip mutlu
olur gibi kitap hediye ettiğiniz zaman mutlu oluyorsunuz. Bu nasıl oluyor?
İdealist bir şekilde ülkemi çok seviyorum, ülkemde
kitap okunsun istiyorum, kitap okuma oranı düşük onun için mücadele ediyorum
dersem bir yanı eksik kalır. Yaptığınız işte sizin de bir manevi çıkarınız
olması lazım. Bu işte hiç maddiyat düşünmedim. Bu kadar kitap geçti elimden
evime 1 tanesini bile koymamışımdır. İnsanın biraz da kendisine ve topluma
karşı kendisini kanıtlaması gerekir. Bu konuda samimi olmak gerekir. İçimdeki
kendimi kanıtlama dürtüsü ile bunları yaptım. Bu yüzden yaparken de mutluluk duyuyorum.
Bu bağlamda dünyadan ot gibi gitmeyeceğim için mutluyum. Benden bahsedilen
kitaplar, haberler var. Bunlar beni çok mutlu ediyor.
Asıl
yapmak istediğiniz iş ile şu an yaptıklarınızı değerlendirirsek. Neler söylemek
istersiniz?
Asıl yapmak istediğim işi ben çocukluğumda
bilebilseydim o yöne doğru giderdim. Fakat çocuk cahilliği bilemiyor işte.
Hayatta muvaffak olmak için çocuklukta okumak gerekiyor. Hem de gerçek anlamda
iyi okumak gerekiyor. Lisede, üniversitede de böyle bu iş. Şimdi Üniversiteden mezun
olan gençlere bakıyorsunuz iş bulamadıklarını söylüyor. Mezuniyet dediğiniz şey
nitelikli olmalı. Bu okuldan diploma
alayım da bitireyim olmamalı. Bu nedenle ne yapmak gerekir çok çalışarak
nitelikli mezun olmak. Bilgisayarı iyi kullanmak, yabancı bir dil bilmek gibi. Ben
çocuklukta karar verecek düşüncede değildim. Şimdi olsa okulu terk etmezdim.
Yüksekokulu bitirir kendi istediğim işi yapardım.
Son
olarak neler söylemek istersiniz?
Çocuklarımın yaşayacağı bir Türkiye özlemim var.
Abuk Sabuk ne kadar film varsa Türk televizyon ve sinemalarında yer alıyor.
Sulu komedi dedikleri şey bizim ülkemizde çok fazla yayınlanıyor. Yurtdışında
çeşitli ödüller alan filmler gereken değeri görmüyor. Ben Nuri Bilge Ceylan’ın
Filmlerinin milyonlarca insan tarafından izlendiği bir Türkiye istiyorum.
Televizyonlarda belgesellerin RTÜK zoru ile değil de insanların isteği ile
izlendiği bir Türkiye istiyorum. Biliyorsunuz RTÜK bir kanala ceza yazdığında
belgesel yayınlatıyor. Bir anımı da anlatayım. Kızım Üniversitede Araştırma
görevlisi. Onunla birlikte ulusal kanalda bir matematik belgeseli izliyoruz.
Belgeseli kanala ceza yazmışlar da yayınlatıyorlar. Ben o nitelikli
programların bütün kanallarda güzel bir şekilde yayınlanıp aynı şekilde de
izlenmesini istiyorum. Tek özlediğim Daha nitelikli, daha kültürlü insanların
yaşadığı bir Türkiye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder