Sadık Gürbüz… Sazını Köroğlu gibi barışın üstünde tutarak insanları selamlayan sanatçı. O, iki eli ile bağlamasını kaldırarak Pir Sultan Abdal sembolüne ilham kaynağı olan, Halay (Omuzdan Tutun Beni), Meskenim Dağlar (Benim Meskenim Dağlardır) gibi halka mal olmuş parçaların yaratıcısı. Birçok kişinin ismini dahi bilmeden güldüğü Şerif Amca, Karadenizli Mafya Babası, Trafo’nun dedesi… Hukuk okumasına rağmen avukatlık yapmadı, 12 Eylül’den nasibini aldı, sanatı için hamallık dahi yaptı. 65 yaşındaki Gürbüz, 40 yılını müziğe adamasına ve ağızdan ağza dolaşan türküler üretmesine rağmen konser vermekte sıkıntı çekiyor. Onu ne Belediyeler nede Sivil Toplum Kuruluşları konserlere davet ediyor. Sadık Gürbüz’ün bu sıkıntılı dönemde tek tesellisi ise, Kardeş Payı dizisindeki Şerif Amca rolü. Şerif Amca’nın toplumun aynası olduğunu dile getiren Gürbüz, bazen onun yaptıklarından utandığını da itiraf etti. Keyifli bir sohbet gerçekleştirdiğimiz Sadık Gürbüz, sözlerine Şerif Amca değil de Sadık Gürbüz olarak bilinmeyi istediğini ekledi.
30 yıldan fazla süredir müzik ile uğraşıyorsunuz. Müziğe nasıl başladınız?
Tam 40 yıl oldu müzik ile uğraşmaya başlayalı. Müzik hocamın
benim müziğe olan ilgimi görmesi ve özel mandolin dersleri vermesi ayrıca bana
keman öğretmesi gelişimimde çok etkili oldu. İlerleyen süreçte İstanbul’a
geldim. Burada Tiyatrolarda müzikler vs. yaptım. Daha ileriki dönemlerde de
film müzikleri yaptım.
İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi bölümü mezunu olmanıza rağmen avukatlık mesleğini neredeyse hiç
denilecek kadar az yaptınız. Bunun sebebi Türkiye’deki adalet sistemine ilişkin
soru işaretleriniz olması mı yoksa sanat sizi için daha mı
önemliydi?
Ben okula girerken amacım yargıç olmaktı. Devrimci hareket
ve öğrenci olayları olduktan sonra bizi fişlediler. Fişlendiğimiz için de bizi
yargıçlık sınavlarına almadılar. Dolayısı ile hukuk olayı bitti bizim için. Ben
avukat da olmayacaktım ama 12 Eylül’ü ağır bir şekilde yaşadıktan sonra okulu
bitirip avukatsa avukat olacağım dedim. 12 Eylül’den sonra fakülteye geri
girdim ve mezun oldum. Avukatlık yapmayıp müzik ile uğraşmaya devam ettim.
Müzik tamam. Peki,
Tiyatro’ya nasıl başladınız?
O da müzik gibi lise
yıllarında başladı. Okul müsamerelerinde görev aldım daha çok. Orada Çayır
Tiyatrosu diye bir ekip vardı ama Halkevleri bünyesinde faaliyet gösteriyordu.
Tiyatroculuk
yaptığınız dönemlerde siyasi nedenlerle görevinizden uzaklaştırıldınız. O
dönemi bize ayrıntılı anlatır mısınız?
Muhsin Ertuğrul görevdeyken genç bir ekip oluşturmuştu. O
ekip 2 yıl çok önemli eğitmenler nezaretinde eğitim aldı. Konservatuarlarda
olmayan eğitimler aldık ve iyi bir ekiptik. Bu ekip yeni sahneler açtı. O dönem
tiyatronun emekçileriydik. Muhsin Ertuğrul görevden alındı Vasfi Rıza geldi.
Onun da ilk işi Muhsin Ertuğrul’un yetiştirdiği ekibi Tiyatro’dan uzaklaştırmak
oldu. Oradan ayrıldıktan sonra öğrencilerin düzenlediği bir geceye katıldık. O
gecede söylediğim türküler ile dikkat çekmişim. Sonra beni sürekli gecelere
çağırdılar.
Bu uzaklaştırılmada
siyasi görüşlerinizin yeri var mıydı?
Biz militanlık ya da parti propagandası yapmıyorduk ama
belli bir dünya görüşümüz vardı. Tiyatro’da sendikal hareketler de haliyle
etkili oldu. Ama dünya görüşümüz soldu. Sağ bir yönetim gelince Muhsin Ertuğrul
ve ekibini istemediler. Geçmiş yıl nokta nokta hatırlamam mümkün olamaz ama
genel olarak böyleydi.
Kara Çarşaflı
Gelinler ve Şaşkın Ördek gibi çok fazla ödül alan önemli filmlerin müzikleri
size ait. Buna rağmen çok fazla film müziği yapmadınız. Günümüzde de çok fazla
iş yapmıyorsunuz. Bunun nedeni nedir?
Müzik yapımlarının elektroniğe dönmesi ile iş gelmemesi
paralel olarak ilerledi. Bende elektronik müzik ile hiç ilgilenmedim. Doğal
enstrümanlar ile kayıta gidip, sinemanın konusuna göre müzik yapıyordum. Şimdi
yapımcılar ayrıca bir finansman ayırmıyor. Ayrılan miktar da stüdyo
masraflarına yetmiyor. Öyle olunca film müziği işi gelmiyor.
12 Eylül döneminde
birçok kişi gibi sizde sıkıntı yaşadınız. Neler oldu o dönem?
Herkesin yaşadığının binde birini yaşadım. O nedenle bu
konuda çok şey söylemeyeceğim.
Öğrencilik
yıllarınızda maddi yönden bir hayli mücadele ettiğiniz de biliniyor. O dönemde
hangi işleri yaptınız?
Öğrencilik yıllarında her dar gelirli aile çocuğu gibi bende
kendi harçlığımı kendim çalışarak çıkardım. Tabi ailem gönderiyordu ama belli
bir orandaydı. Halde hamallık yaptım, gazete satıcılığı yaptım, kitap
satıcılığı yaptım, tezgâhtarlık yaptım... İlerleyen süreçte Devlet Tiyatrosuna
girdim. Orada beğenildim ve şehir tiyatrosuna girdim.
Radyolarda da program
yapıyordunuz. Ne oldu o programlara?
Ben hem radyolarda hem de televizyonlarda programlar yaptım.
Şimdi herhangi bir program yapmamamın altında siyasi nedenler var. Onların
şakşakçılığını yapmadığınız sürece tutunamıyorsunuz. Ben radyo programı yapayım
da kendi düşüncelerimi orada anlatayım diye bir şey yok. Radyolar genel olarak
bu şekilde. Ben her radyo yayınımda muhalif tavrımı koydum, o nedenle hiçbir
programım çok uzun soluklu olamadı.
Pir Sultan Abdal ilk
albümünüzdü ve sonra albüm sayınız 8’e kadar çıktı. Bu
albümlerden bahseder
misiniz?
Ben albümü ekonomik gücüm olmadığı için artık çıkartmıyorum.
Eskiden satış vardı, artık insanlar internetten indiriyor. Benimde o kadar
masraf yapıp onu elimin tersi ile itme lüksüm yok. O nedenle yeni bir albüm
yapmıyorum. Yeni türküler yapıyorum ve onları konserlerimde söylüyorum. Birazda
seyrek konserim olduğu için o kadar yaygınlaşmıyor. Beni en çok da o üzüyor.
Bazı eserleriniz
(Omuzdan Tutun Beni, Meskenim Dağlardır) halka mal olmuş adeta anonim
sanılıyor. Sizin eserlerinizi halka mal etmek gibi bir amacınız var mı? Yoksa o
parçaların size ait olduğu bilinmesini ister miydiniz?
Açık söylemek gerekirse, benim türkülerimin birileri
tarafından söylenmesi beni mutlu ediyor. Söyleyen bilmeyebilir ama bir gün onu
yazan kişiyi merak eder öğrenir. Ben o kadar önemsemiyorum desem de doğru
olmaz. Birilerinin parçamı söyleyip de ismimi kullanmaması üzüntü verir. Benim
türkümü söylüyorsa ismimi yazmalıdırlar. Ben söylediğim türkülerde kiminse
ismini söylüyorum. Olması gereken budur. Bu emeğe saygıdır.
Bir müzikten bir
tiyatrodan gidiyoruz madem oyunculuğunuzdan da bahsedelim. Ayrıca Kardeş Payı
dizisinin yaramaz çocuğu Şerif Amcaya da değinelim.
Yani Baba’da bir Balıkçı Rum’u oynuyordum, Pis Yedili’de bir
gencin dedensi oynuyordum. Trafonun dedesi diyordu gören insanlar. Akasya
Durağı dizisinde Karadenizli bir mafya babasını oynadım. Ondan sonra da mafya
dediler. Beni Sadık Gürbüz olarak bilmiyorlar. Televizyondan daha çok
tanıyorlar. Kardeş Payı dizisi gelince de Şerif Amca olduk. Tiyatro oyuncuları
genellikle oynadığı oyundaki adıyla bilinir.
Bunun böyle olması
hoşunuza gidiyor mu? Yoksa sizi sanatçı Sadık Gürbüz olarak bilmelerini istemez
miydiniz?
Bunu sormaya bile gerek yok. Beni televizyondan görüyorlar.
Bir bölümde türkü söylemeseydim benim türkü söylediğimi bile bilmeyeceklerdi.
İsmimi öğrenenler ‘Bu Sadık Gürbüz mü?’ tepkisi veriyor. Keşke müzisyen yanımı
daha çok bilseler diyorum ama hayatımı tiyatro üzerine kurdum. Müzik sonradan
çıktı daha sonradan yol aldık.
ŞERİF AMCA TOPLUMUN AYNASI
Yaşam tarzınız ile ‘Şerif
Amca’ karakteri arasında bir bağ var mı? Yoksa aradaki mesafe uçurum
denilebilecek cinsten mi?
Oyuncunun oynadığı rol ile kendi arasında bağ olmaz. Oyuncu
o rolü canlandırır. Öyle bir karakter vardır, onu insanların önüne getirir.
Şerif Amca’nın yaptığı bir takım hareketlere gülüyoruz. Hâlbuki kendisini
eleştiriyoruz. Toplumda eleştirilen, yerden yere vurulan aşağılanan hareketleri
yapıyor ve bu hareketler yapılıyor.
Şerif amca
karakterini oynarken neler hissediyorsunuz, eğleniyor musunuz?
Bazen öyle kötü hareketler yapıyor ki onu yaptığıma ben bile
utanıyorum. Özellikle kör dilencinin önünden parasını alıp gittiği sahnede çok
utanmıştım.
Peki, Şerif Amca’nın
duygulu sahnelerinde neler yaşandı, o dönem bir türkü ile dikkat çektiniz.
Bana o dönem bir türkü kazandırdı. Ben annem için,
arkadaşlarım için, sevdiklerim için, içeridekiler için türkü yaptım ama babam
için hiç türkü yapmamıştım. Şimdi hem o duygu vardı hem de insanların en değer
verdikleri kaybedilmişti. Aynı zamanda o dönemde Soma faciası vardı.
Önceleri birçok kurum
ve kuruluşun konserlerine katılırdınız. Tabi bu sayı oldukça düşüktü. Dizi
sonrasında konser davetleriniz arttı mı?
Dizide oynamamın konserlerime bir artısı ya da eksisi
olmadı. Beni çok fazla konserlere çağırmıyorlar. Nedenini bilmiyorum ama
çağırılmıyorum. Bende üreten biriyim ama bir şey söylemek istemiyorum bu
konuda.
Ruhi Su’nun öğrencisi
olarak müziğinizde onun etkisi var mı?
Ben hocama da söyledim bir Ruhi Su kopyası olmayacağımı. Ben
bütün çalışmalarımı hocamın desteği ve önerileri ile yaptım.
PİR SULTAN ABDAL HEYKELİNE
İLHAM
KAYNAĞI OLDU
Araştırdımda Pir
Sultan Abdal’ı simgeleyen heykelde sizden bir esinti olduğu ortaya çıkıyor. Bu
olayı anlatır mısınız?
Sazı iki el ile kaldıran ilk benim. Benden önce sazı iki eli
ile kaldıran yok. Benim hareketimdi, heykeli yapan arkadaş da söyledi bana. Biz
konuşmuştuk bu konuyu hatta. Benden önce İhsani tek elle kaldırıyordu. Silah
gibi yapardı. Ben çift elle kaldırıyorum ve saza değer veriyorum. Birbirinden
farklı. O benim hareketimdi.
Benim bir projem olmuyor, beni çağırmaları gerek. Benim
projem müzik yapmak, türkü üretmek. Onlar bizi davet edecek bizde insanlara
sergileyeceğiz. Başka bir projem olamaz.
İdolüm
diyebileceğiniz biri var mı?
Müzikte Ruhi Su, Tiyatro’da ise Tuncel Kurtiz ve Tuncel
Necmioğlu.
Sosyal Medya’da çok
konuşulan bir şey de sakallarınız. Daha önce böyle uzatmış mıydınız, yoksa dizi
için mi?
Sakallarımı tamamen Şerif Amca karakteri için uzattım. Zaten
alt tarafta pamuk ilaveli.
Eklemek istediğiniz
bir şey var mı?
İnsanlar yeni Türkülerimizi de takip etsinler, konserlerime
gelsinler.
kendisine sevgi ve saygılarımı iletiyorum. gür sesini her zaman duymak dileğiyle, güzel günlere... temmuz korkmazgil
YanıtlaSil