26 Temmuz 2014 Cumartesi

TANINMIŞ ESERLERİN SAHİBİ İLGİSİZLİKTEN ŞİKÂYETÇİ


Sadık Gürbüz… Sazını Köroğlu gibi barışın üstünde tutarak insanları selamlayan sanatçı. O, iki eli ile bağlamasını kaldırarak Pir Sultan Abdal sembolüne ilham kaynağı olan, Halay (Omuzdan Tutun Beni), Meskenim Dağlar (Benim Meskenim Dağlardır) gibi halka mal olmuş parçaların yaratıcısı. Birçok kişinin ismini dahi bilmeden güldüğü Şerif Amca, Karadenizli Mafya Babası, Trafo’nun dedesi… Hukuk okumasına rağmen avukatlık yapmadı, 12 Eylül’den nasibini aldı, sanatı için hamallık dahi yaptı. 65 yaşındaki Gürbüz, 40 yılını müziğe adamasına ve ağızdan ağza dolaşan türküler üretmesine rağmen konser vermekte sıkıntı çekiyor. Onu ne Belediyeler nede Sivil Toplum Kuruluşları konserlere davet ediyor. Sadık Gürbüz’ün bu sıkıntılı dönemde tek tesellisi ise, Kardeş Payı dizisindeki Şerif Amca rolü. Şerif Amca’nın toplumun aynası olduğunu dile getiren Gürbüz, bazen onun yaptıklarından utandığını da itiraf etti. Keyifli bir sohbet gerçekleştirdiğimiz Sadık Gürbüz, sözlerine Şerif Amca değil de Sadık Gürbüz olarak bilinmeyi istediğini ekledi.
30 yıldan fazla süredir müzik ile uğraşıyorsunuz. Müziğe nasıl başladınız?
Tam 40 yıl oldu müzik ile uğraşmaya başlayalı. Müzik hocamın benim müziğe olan ilgimi görmesi ve özel mandolin dersleri vermesi ayrıca bana keman öğretmesi gelişimimde çok etkili oldu. İlerleyen süreçte İstanbul’a geldim. Burada Tiyatrolarda müzikler vs. yaptım. Daha ileriki dönemlerde de film müzikleri yaptım.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi bölümü mezunu olmanıza rağmen avukatlık mesleğini neredeyse hiç denilecek kadar az yaptınız. Bunun sebebi Türkiye’deki adalet sistemine ilişkin soru işaretleriniz olması mı yoksa sanat sizi için daha mı 
önemliydi?
Ben okula girerken amacım yargıç olmaktı. Devrimci hareket ve öğrenci olayları olduktan sonra bizi fişlediler. Fişlendiğimiz için de bizi yargıçlık sınavlarına almadılar. Dolayısı ile hukuk olayı bitti bizim için. Ben avukat da olmayacaktım ama 12 Eylül’ü ağır bir şekilde yaşadıktan sonra okulu bitirip avukatsa avukat olacağım dedim. 12 Eylül’den sonra fakülteye geri girdim ve mezun oldum. Avukatlık yapmayıp müzik ile uğraşmaya devam ettim.

Müzik tamam. Peki, Tiyatro’ya nasıl başladınız?
 O da müzik gibi lise yıllarında başladı. Okul müsamerelerinde görev aldım daha çok. Orada Çayır Tiyatrosu diye bir ekip vardı ama Halkevleri bünyesinde faaliyet gösteriyordu.

Tiyatroculuk yaptığınız dönemlerde siyasi nedenlerle görevinizden uzaklaştırıldınız. O dönemi bize ayrıntılı anlatır mısınız?
Muhsin Ertuğrul görevdeyken genç bir ekip oluşturmuştu. O ekip 2 yıl çok önemli eğitmenler nezaretinde eğitim aldı. Konservatuarlarda olmayan eğitimler aldık ve iyi bir ekiptik. Bu ekip yeni sahneler açtı. O dönem tiyatronun emekçileriydik. Muhsin Ertuğrul görevden alındı Vasfi Rıza geldi. Onun da ilk işi Muhsin Ertuğrul’un yetiştirdiği ekibi Tiyatro’dan uzaklaştırmak oldu. Oradan ayrıldıktan sonra öğrencilerin düzenlediği bir geceye katıldık. O gecede söylediğim türküler ile dikkat çekmişim. Sonra beni sürekli gecelere çağırdılar.

Bu uzaklaştırılmada siyasi görüşlerinizin yeri var mıydı?
Biz militanlık ya da parti propagandası yapmıyorduk ama belli bir dünya görüşümüz vardı. Tiyatro’da sendikal hareketler de haliyle etkili oldu. Ama dünya görüşümüz soldu. Sağ bir yönetim gelince Muhsin Ertuğrul ve ekibini istemediler. Geçmiş yıl nokta nokta hatırlamam mümkün olamaz ama genel olarak böyleydi.

Kara Çarşaflı Gelinler ve Şaşkın Ördek gibi çok fazla ödül alan önemli filmlerin müzikleri size ait. Buna rağmen çok fazla film müziği yapmadınız. Günümüzde de çok fazla iş yapmıyorsunuz. Bunun nedeni nedir?
Müzik yapımlarının elektroniğe dönmesi ile iş gelmemesi paralel olarak ilerledi. Bende elektronik müzik ile hiç ilgilenmedim. Doğal enstrümanlar ile kayıta gidip, sinemanın konusuna göre müzik yapıyordum. Şimdi yapımcılar ayrıca bir finansman ayırmıyor. Ayrılan miktar da stüdyo masraflarına yetmiyor. Öyle olunca film müziği işi gelmiyor.

12 Eylül döneminde birçok kişi gibi sizde sıkıntı yaşadınız. Neler oldu o dönem?
Herkesin yaşadığının binde birini yaşadım. O nedenle bu konuda çok şey söylemeyeceğim.

Öğrencilik yıllarınızda maddi yönden bir hayli mücadele ettiğiniz de biliniyor. O dönemde hangi işleri yaptınız?
Öğrencilik yıllarında her dar gelirli aile çocuğu gibi bende kendi harçlığımı kendim çalışarak çıkardım. Tabi ailem gönderiyordu ama belli bir orandaydı. Halde hamallık yaptım, gazete satıcılığı yaptım, kitap satıcılığı yaptım, tezgâhtarlık yaptım... İlerleyen süreçte Devlet Tiyatrosuna girdim. Orada beğenildim ve şehir tiyatrosuna girdim.
Radyolarda da program yapıyordunuz. Ne oldu o programlara?
Ben hem radyolarda hem de televizyonlarda programlar yaptım. Şimdi herhangi bir program yapmamamın altında siyasi nedenler var. Onların şakşakçılığını yapmadığınız sürece tutunamıyorsunuz. Ben radyo programı yapayım da kendi düşüncelerimi orada anlatayım diye bir şey yok. Radyolar genel olarak bu şekilde. Ben her radyo yayınımda muhalif tavrımı koydum, o nedenle hiçbir programım çok uzun soluklu olamadı.

Pir Sultan Abdal ilk albümünüzdü ve sonra albüm sayınız 8’e kadar çıktı. Bu 
albümlerden bahseder misiniz?
Ben albümü ekonomik gücüm olmadığı için artık çıkartmıyorum. Eskiden satış vardı, artık insanlar internetten indiriyor. Benimde o kadar masraf yapıp onu elimin tersi ile itme lüksüm yok. O nedenle yeni bir albüm yapmıyorum. Yeni türküler yapıyorum ve onları konserlerimde söylüyorum. Birazda seyrek konserim olduğu için o kadar yaygınlaşmıyor. Beni en çok da o üzüyor.

Bazı eserleriniz (Omuzdan Tutun Beni, Meskenim Dağlardır) halka mal olmuş adeta anonim sanılıyor. Sizin eserlerinizi halka mal etmek gibi bir amacınız var mı? Yoksa o parçaların size ait olduğu bilinmesini ister miydiniz?
Açık söylemek gerekirse, benim türkülerimin birileri tarafından söylenmesi beni mutlu ediyor. Söyleyen bilmeyebilir ama bir gün onu yazan kişiyi merak eder öğrenir. Ben o kadar önemsemiyorum desem de doğru olmaz. Birilerinin parçamı söyleyip de ismimi kullanmaması üzüntü verir. Benim türkümü söylüyorsa ismimi yazmalıdırlar. Ben söylediğim türkülerde kiminse ismini söylüyorum. Olması gereken budur. Bu emeğe saygıdır.

Bir müzikten bir tiyatrodan gidiyoruz madem oyunculuğunuzdan da bahsedelim. Ayrıca Kardeş Payı dizisinin yaramaz çocuğu Şerif Amcaya da değinelim.
Yani Baba’da bir Balıkçı Rum’u oynuyordum, Pis Yedili’de bir gencin dedensi oynuyordum. Trafonun dedesi diyordu gören insanlar. Akasya Durağı dizisinde Karadenizli bir mafya babasını oynadım. Ondan sonra da mafya dediler. Beni Sadık Gürbüz olarak bilmiyorlar. Televizyondan daha çok tanıyorlar. Kardeş Payı dizisi gelince de Şerif Amca olduk. Tiyatro oyuncuları genellikle oynadığı oyundaki adıyla bilinir.
Bunun böyle olması hoşunuza gidiyor mu? Yoksa sizi sanatçı Sadık Gürbüz olarak bilmelerini istemez miydiniz?
Bunu sormaya bile gerek yok. Beni televizyondan görüyorlar. Bir bölümde türkü söylemeseydim benim türkü söylediğimi bile bilmeyeceklerdi. İsmimi öğrenenler ‘Bu Sadık Gürbüz mü?’ tepkisi veriyor. Keşke müzisyen yanımı daha çok bilseler diyorum ama hayatımı tiyatro üzerine kurdum. Müzik sonradan çıktı daha sonradan yol aldık.

ŞERİF AMCA TOPLUMUN AYNASI

Yaşam tarzınız ile ‘Şerif Amca’ karakteri arasında bir bağ var mı? Yoksa aradaki mesafe uçurum denilebilecek cinsten mi?
Oyuncunun oynadığı rol ile kendi arasında bağ olmaz. Oyuncu o rolü canlandırır. Öyle bir karakter vardır, onu insanların önüne getirir. Şerif Amca’nın yaptığı bir takım hareketlere gülüyoruz. Hâlbuki kendisini eleştiriyoruz. Toplumda eleştirilen, yerden yere vurulan aşağılanan hareketleri yapıyor ve bu hareketler yapılıyor.
Şerif amca karakterini oynarken neler hissediyorsunuz, eğleniyor musunuz?
Bazen öyle kötü hareketler yapıyor ki onu yaptığıma ben bile utanıyorum. Özellikle kör dilencinin önünden parasını alıp gittiği sahnede çok utanmıştım.
Peki, Şerif Amca’nın duygulu sahnelerinde neler yaşandı, o dönem bir türkü ile dikkat çektiniz.
Bana o dönem bir türkü kazandırdı. Ben annem için, arkadaşlarım için, sevdiklerim için, içeridekiler için türkü yaptım ama babam için hiç türkü yapmamıştım. Şimdi hem o duygu vardı hem de insanların en değer verdikleri kaybedilmişti. Aynı zamanda o dönemde Soma faciası vardı.

Önceleri birçok kurum ve kuruluşun konserlerine katılırdınız. Tabi bu sayı oldukça düşüktü. Dizi sonrasında konser davetleriniz arttı mı?
Dizide oynamamın konserlerime bir artısı ya da eksisi olmadı. Beni çok fazla konserlere çağırmıyorlar. Nedenini bilmiyorum ama çağırılmıyorum. Bende üreten biriyim ama bir şey söylemek istemiyorum bu konuda.
Ruhi Su’nun öğrencisi olarak müziğinizde onun etkisi var mı?
Ben hocama da söyledim bir Ruhi Su kopyası olmayacağımı. Ben bütün çalışmalarımı hocamın desteği ve önerileri ile yaptım.

PİR SULTAN ABDAL HEYKELİNE
İLHAM KAYNAĞI OLDU

Araştırdımda Pir Sultan Abdal’ı simgeleyen heykelde sizden bir esinti olduğu ortaya çıkıyor. Bu olayı anlatır mısınız?
Sazı iki el ile kaldıran ilk benim. Benden önce sazı iki eli ile kaldıran yok. Benim hareketimdi, heykeli yapan arkadaş da söyledi bana. Biz konuşmuştuk bu konuyu hatta. Benden önce İhsani tek elle kaldırıyordu. Silah gibi yapardı. Ben çift elle kaldırıyorum ve saza değer veriyorum. Birbirinden farklı. O benim hareketimdi.

Önümüzdeki dönemler için bir projeniz var mı?
Benim bir projem olmuyor, beni çağırmaları gerek. Benim projem müzik yapmak, türkü üretmek. Onlar bizi davet edecek bizde insanlara sergileyeceğiz. Başka bir projem olamaz.

İdolüm diyebileceğiniz biri var mı?
Müzikte Ruhi Su, Tiyatro’da ise Tuncel Kurtiz ve Tuncel Necmioğlu.

Sosyal Medya’da çok konuşulan bir şey de sakallarınız. Daha önce böyle uzatmış mıydınız, yoksa dizi için mi?
Sakallarımı tamamen Şerif Amca karakteri için uzattım. Zaten alt tarafta pamuk ilaveli.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

İnsanlar yeni Türkülerimizi de takip etsinler, konserlerime gelsinler.



1 yorum:

  1. kendisine sevgi ve saygılarımı iletiyorum. gür sesini her zaman duymak dileğiyle, güzel günlere... temmuz korkmazgil

    YanıtlaSil