30 Nisan 2013 Salı

AKBIYIK, TÜRK SİNEMASINI ANLATTI

Gazeteci ve sinema yazarı S. Serdar Akbıyık, Türk sinemasının günümüzdeki durumu, Erciyes Film Festivali ve Gazetecilik üzerine konuştu.
Serdar Akbıyık, Türk sinemasına ilişkin şu derğerlendirmede bulundu: "Türk sineması ne yazık ki köksüz, temelsiz… Bir dili, bir tarzı yok. Çünkü milli kimliğinde derdinin ne olduğunda buluşamamış toplumun ürettiği bir sinema. Yani bir dil yok bu sinemada. Türk sineması diye bir şeyden bahsetmek bence polyannacılık."
Türkiye’deki Film Festivalleri ve Erciyes Film Festivali hakkında neler söylemek istersiniz?Türkiye’de 3 tane festival var. Bir dolu festival var ama aslında 3 tane festival var. Birincisi İstanbul Film Festivali, önemi tartışılamaz. İkincisi Antalya Film Festivali, üçüncüsü Adana Film Festivaliydi. Şimdi artık ikinciliği ikisi birden paylaşıyor. Diğerleri onlardan sonra geliyor. Fakat bu tür festivaller çok önemli. Çünkü bunlar gençlerin katılımcı olduğu, neredeyse düzenlediği bir festivaldir. Ve bence asıl etkileri gösterilen filmler değil. Şu festivalde gösterilen filmlerin etkisinin kısıtlı olduğunu düşünüyorum. Bu festivallerde yapılan sohbetler de çok önemli. Yani bir film seyretmekten daha fazlasına iten sohbetler. O yüzden Üniversitelerin Film Festivallerini çok önemsiyorum. Malatya’da, Konya’da olduğu gibi… Bu tür festivallerin hepsine giderim. Hiçbir şekilde çekinmem.

Sinema Eleştirmenliği yapıyorsunuz ama asıl mesleğiniz Gazetecilik diyebiliriz. Bu işe nasıl başladınız?

Ben gençliğimde çok hareketli bir adamdım. Gerçekten kavga, gürültü gibi şeylerin çok peşinde koşardım. Aynı zamanda da çok meraklıydım. O yüzden de etrafındaki insanlar bana hep gazeteci olmam için baskı yaptı. Bana “gazeteci ol, gazeteci ol, gazeteci ol” diye defalarca söylediler. Aslında ben gazeteciliği çok istemedim. Askerden geldikten sonra Erol Semavi’nin bir bursunu kazandım. 2 yıl paralı eğitim gördüm. Ondan sonrada Hürriyet Gazetesinde öğrenci olarak başladım ve devamında kadrolu oldum. Benim söyleyeceğim çok fazla bir şey yok gazetecilikle ilgili. “Şöyle idealize etmiştim, Böyle istiyordum, doğdum büyüdüm ben gazeteci olmak istiyordum” diyebileceğim bir hikâyem hiç olmadı. Belki de onun için Gazeteciliği pek sevmem. İnsanın doğasına çok aykırı bir meslek olarak görürüm.

Sinema, Gazetecilik, Yazarlık gibi birçok dalda çalışmalar yapıyorsunuz. Bu durum sizi nasıl etkiliyor?
Hiçbir şeyi rüyalarla veya başka bir şekilde düşünmemek gerekir. Ne olursanız olun, hayatta ilk önce düşündüğünüz şey geçim olur. Eve getireceğiniz ekmeğin parası. Şiir de yazsanız, hamallıkta yapsanız ilk sizi tetikleyen şey odur. Bende gazeteciliğe başladığımda kendimi hep baskı altında hissettim. Çünkü para kazanmam lazımdı, çocuğum vardı… Fakat yollar geçtikçe, tecrübe oldukça hayat şartları değiştikçe o tecrübe sana başka şeylerden zevk aldığını gösteriyor. Sinema hayatım boyunca olan bir aşktı. Ben küçücük çocukken yan tarafımız sinemaydı. Benim hayatım sinemayla geçti. Sinema her zaman hayatımın içerisindeydi. Ondan sonra bu hayatımın içinde olması o mesleki durumlarla buluştu. Ve ben gerçekten bir meslekte ilk kez tatmin oldum. Çünkü insanlarla istediğim şeyleri buluşturabildim. Sinema yazman öyle bir şeydir ki her şeyi yazarsınız. Siyaset, aşk, çocuk filmi, kendi fikirlerinizi anlatırsınız…

Peki, Sinemada siyaset farklı mıdır?
Sinemada siyaset farklı değildir. Ben farklı olarak düşünmüyorum. Zaten farklı olmadığı şuradan belli: şuanda dünyanın siyasi çizgisini sinemayla çizmeye çalışıyorlar.

Yani Sinemayla siyasetin bağlantısı vardır.
Tabi bir toplum inşa etmenin en önemli yolu bu sinemadır. Propaganda sineması dünyanın en etkili silahıdır. İnsanların fikirlerine hâkim oluyorsunuz.
Bir Sinema Eleştirmeni olarak Türk Sinemasının bu günkü durumunu nasıl yorumlarsınız?
Türk sineması ne yazık ki köksüz, temelsiz… Bir dili, bir tarzı yok. Çünkü milli kimliğinde derdinin ne olduğunda buluşamamış toplumun ürettiği bir sinema. Yani bir dil yok bu sinemada. Nuri Bilge Ceylan’ın dili var ama bunlar bir bütünün parçası değil. Milli sinema, Ulusal sinema tartışmaları aslında hepsi suni tartışmalardır. Ama o tartışmaların suni olması bunun gerekliliğinin, gerçekliğini kapatmaz. Yani bu ülkede gerçekten cumhuriyet bir dert olsaydı cumhuriyetle ilgili bir dolu film yapılması lazımdı. O insanların propaganda filmler yaparak bu toplumu şekillendirmeleri lazımdı. Almanya’da Nazi İmparatorluğu sinema yaparak başladı toplumu etkilemeye. Sovyetler Birliği 1914 Devriminde film yaparak başladı etkilemeye. Peki, biz ne yaptık? Bizde bir şey yapsaydık o zaman bir dilimiz oluşacaktı. Şuan Türkiye’nin enerjisi çok büyüktür, Türk insanı gerçekten zekidir bunlar sayesinde birtakım şeyler üretiyoruz. Bunlarda hasbel kader başarılı oluyor. Türk sineması diye bir şeyden bahsetmen bence polyannacılık.
"Medya kendi kafasında yönlendirmeler yapmakla meşgul. Siyasetin kurbanı olmuş, Gazetecilik tanımının dışına sarkmış, insanların okumadığı fakat olması gerektiği için olan bir medyamız var. Bizde onun içinde harala gürele giden, ideallerini hayatla buluşturamayan bu mesleğin erbaplarıyız."
2007 yılında "Türk Sinemasını Yönetenler” diye bir kitap çıkarttınız. Bu kitabı yazmaktaki amaç neydi, vermek istedikleriniz nelerdi?
Demin söylediğimiz yönetmenler o dönemlerde daha yeni yeni meyvelerini veriyordu. Bu kitap 2007’de çıktı ama 2005’ten başlayan bir çalışmanın eseri. O yıllarda yaptığım röportajlar serisinin toplanmış hali. O kitap şuanda başarılı dediğiniz sinemacılarımızın ilk başta bu işe nasıl başladığını kendi ağızlarından anlatıyor. Mutlaka her ülkede böyle kitapların çıkması lazım. Kitap bence iyi bir denemeydi ama çokta yeterli olduğunu söyleyemem.

Sinema eleştirmenliği yapmak isteyen gençlere ne önerirsiniz?
Sinema eleştirmeni olmak bazen çok kolaydır. Herkes spor yazarı olduğu gibi sinema eleştirmeni de olabilir. Bunu kabul ediyorum. Ama değecek sinema eleştirmeni olmak gerçekten çok zor. Ben değecek sinema eleştirmeniyim demiyorum. Bu zorluğu geçebildiğimi de çok düşünmüyorum. Kendi kafamda idealize ettiğim meslek erbabı çok zor. Çünkü her şeyi bilmesi lazım. Sinema teknoloji, Siyaset, Tarih, Arkeoloji, Felsefe, Psikoloji… Bunların hepsini bileceksin ve hayatı yorumlayacaksın. Sinema eleştirmeni filozof demektir.

Medya bunun neresinde?
Medya en dibinde! Medyada yaptığın iş çok acayip. Hani söyledik ya “toplum artık tüketmeye yönelik.” Medya tüketmeye bile yönelik değil. Medya kendi kafasında yönlendirmeler yapmakla meşgul. Siyasetin kurbanı olmuş, Gazetecilik tanımının dışına sarkmış, insanların okumadığı fakat olması gerektiği için olan bir medyamız var. Bizde onun içinde harala gürele giden. İdeallerini hayatla buluşturamayan bu mesleğin erbaplarıyız.
Peki, şimdi neler yapmaktasınız?
Ben şuan sürekli film seyrediyorum. Ben şuanda belli şeyleri kategorize ettim. Dediğin gibi çok şeylere girdim ve artık yaşım ilerledi. Vizyonu çok sıkı takip ediyorum. Türk sinemasını sadece sinema izlemekle değil mutlaka yönetmenlerle ve oyuncularla röportajlar yaparak takip ediyorum. Çünkü onlarla konuşmak filmi içselleştirmeme yarıyor. Mutlaka bütün filmlerin üreticileriyle röportaj yapıyorum ve bunu yayınlıyorum. Birde bütün bunları yapıp çalıştığım gazetede yayınlamıyorum, kendi yarattığım ve 5 yıl önce kurduğum sadece internetten yayınlanan ve ücretsiz olan Cinedergi’de insanların tüketimine sunuyorum. Şuanda bu işlerle meşgulüm.

Son olarak neler söylemek istersiniz?
Burada gördüğüm enerji çok iyi. Her şeyden önce iyi niyet önemlidir. Buradaki çocukların iyi niyetli olduklarını gördüm. Hiç kimse bir hesap peşinde, bir siyasi bir şeyin peşinde koşup da insanları sıkıştırmak için soru sormuyor. Bilgisiyle, bilgisizliğiyle çok doğal ve dürüst sorular sordular. Bu çok önemli. Bilgisizlik hiç önemli değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder