Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Sekreteri Yaşar Elden, Kayseri'de kültür-sanat, yerel basın ve sinemanın doğuşunu anlattı.
Kayseri’de yazı hayatıma lise yıllarında başladım.
1970’li yıllarda yerel gazetelerin şiir köşeleri vardı. Oralarda şiirlerim
yayınlanmaya başladı. Daha sonra ‘Erciyes’ dergisinde yazmaya başladım. Erciyes
dergisi sahibi Avukat Nevzat Türkden’in yönlendirmesi ile Hikâye yazmaya
başladım. Yazı çalışmalarımı hiç bırakmadım. Zaman ilerledikçe yerel kültüre
yöneldim. Yerel kültür ile ilgili çalışmalar yaptım. Bugün de çalışmalarım
sürüyor ve böyle devam ediyor.
‘’Basın,
Sinemalar, Kültür-Sanat, İletişim’’ Araştırma alanlarınız içerisinde. Konuya
geçmeden önce bu alana ilginiz nasıl oluştu. Bu alanda çalışma yapmak için o
aşk, istek nereden geldi?
İnsanı insan yapan temel faktörlerden birisi ait
olduğu yerde mutlu olmak ve bulunduğu yerin eksiklerini tamamlamak. Bizim
yaşadığımız şehirde Kültür-Sanat alanında eksikler vardı. Bizde o alan ile
alakadar olmaya başladık. Günümüzde Kayseri’ye bakıldığında insanın içi
yanıyor. Herkes gülelim, eğlenelim, gezelim derdinde.
Hocam,
Sözlerinizle Kayseri’nin Kültür-Sanat açısından bir fotoğrafını çeker misiniz?
Kayser’de Kültür-Sanat alanında araştırma
yapılmıyor. Öncelikle araştırma yapılmalı. Bunun kazanımı ne olacak derseniz.
Bir örnek vererek açıklayayım. 1996 yılında Japonya’dan 2 araştırmacı
Kayseri’nin Bünyan ilçesine geldi. Burada bir ev kiralayarak buranın kültürü,
örf-âdeti, düğünü, ölümü her şeyi ile alakalı 1 yıl boyunca araştırma yaptı. Bu
insanlar son derece önemli sonuçlara ulaştı. Şunu söylemek istiyorum, benim
şehrimde böyle çalışmalar yapılmıyor. Yapılmadığı için ortaya çıkan toplumun ve
o toplumda yaşayan insanların karakteri bozuluyor. Ortaya sadece yiyen, içen ve
eğlenen bir kalabalık çıkıyor. Bu kalabalık Kültür ve Sanatı tanımıyor. En
önemlisi ise yazmayı ve okumayı temel ilke haline getirmiyor. Dolayısıyla bu
grup hayatı her geçen gün çekilmez ve katlanılmaz bir hale getiriyor. Bunun
neticesinde de Kayseri’de bizi uluslararası alanda temsil edecek ‘’Ulema,
İlmiye, Zengin’’ sınıflarını ortaya çıkartamadık. Ortaya çıkaramadığımız için
bu işler birçok sıkıntı içinde uğraşan insanlara kalıyor. Onlar ise bu
sıkıntılar içinde bir çaba harcıyor. Yaptıklarının sonucunda ortaya
çıkardıkları eserleri satamıyorlar bile. Ancak hediye ediyorlar. Portresi
demiştiniz ya hani. Bu Kayseri’yi anlatan en açık kare olsa gerek.
Çalışmalarınıza
bakarsak Kayseri Yerel Basını hakkında oldukça fazla bilgiye sahipsiniz. Birçok
kişiden yerel basını dinleyen biri olarak bir de sizden Kayseri yerel basınının
tarihinden bahsetmenizi istesem.
Kayseri Anadolu ve Osmanlı tarihi ile benzerlikler
gösteriyor. Matbaa nasıl Osmanlıya geç geldiyse Kayseri’ye de Gazete geç
gelmiştir. Kayseri’de ilk gazetelerin Ermeniler tarafından daha sonra da Rumlar
tarafından çıkartıldığını görüyoruz. Türkler ise onlardan sonra gazete
çıkartmış. Kayseri’de ilk gazete Yunus Bekir öncülüğünde ‘Erciyes’ adında
çıkartılmış. Kayseri 1970 yıllarında neşriyatçılık ve canlılık açısından
İstanbul ve Ankara’nın ardından geliyordu. Bugün canlılığını yitirmiş durumda.
Yerel
kanallarda Televizyon programları yaptınız. Halen devam eden programlarınız
var. Bunlardan da bahseder misiniz?
Dağlar Bağlar ve Yörelerimiz Kültürümüz isimli
programlar çevre ile ilgiliydi. Bu programların en önemli etkisi başka
yerlerdeki insanların nasıl yaşadığını, hayata nasıl baktığını ekranda insanların
evine taşıdık. Biz bu programda insanları, yöreleri ve kuşakları barıştırdık.
İnsanlar Kayseri’de yalnız yaşamadıklarını ve yalnız olmadıklarını bu
programlar ile idrak ettiler.
Kayseri’de
oynatılan ilk Sinema filminden bahseder misiniz?
Kayseri’de ilk sinema filmi bir Ermeni Kilisesinin
duvarında İstanbul’dan gelen Mühendis Süreyya Bey tarafından oynatıldı. 1922
yılında Charli chaplin’in ‘’The Kid’’ adlı sineması Kayseri’nin oynatılan ilk
sinema filmi oldu. Küçük bir Jeneratör
ile Kilisenin duvarına asılan bir beyaz perdede oynatılan filmi 15-20 kişi
izlemiş. Meydandaki Tan Sineması ise Kayseri’de kurulan ilk sinema salonu.
Genel
olarak Kayseri Sinemalarından ve bu alandaki çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Bu güne kadar yaptığım çalışmalarda Kayseri’de
faaliyet göstermiş toplam 78 sinemaya ulaştım. Bunları da ‘’yazlık, kışlık ve
okul-üniversite sinemaları’’ diye 3 gruba ayırdım. Artık sinemaların konsepti
değişti. Sinemalar alışveriş merkezlerinin içerisinde çok salonlu olarak
faaliyet gösteriyor. Günümüzde Kayseri’de bir adet açık hava sineması var.
Mimar Sinan Parkının içerisindeki Amfi Tiyatro’da faaliyet gösteriyor. Büyükşehir
Belediyesi orada her yıl sinema günleri düzenliyor. Güzel bir nostaljidir bu.
Öncelikle sinemaların konseptinin değiştiğini
söylemeliyim. Çok salonlu sinemalar oldu. Sinema salonları artık izleyenleri
kendisine bağlıyor. İçerik olarak da çok pahalı filmler yapılmaya başlandı.
Türk kültürünü anlatan filmler yapılmıyor artık. Daha çok küfürlü, bağırmalı,
çağırmalı filmler yapılıyor. Yani bizim toplumumuzda tuhaf bir rüzgâr esiyor.
‘’Kayseri’de
Sinemanın Serüveni’’ isimli sinemalar ile ilgili bir kitabınız var. Biraz da
kitabınızdan bahseder misiniz?
Kitabın içeriğinde Yazlık Sinemaların nerelerde ve
ne için açıldığına ağırlık verdim. Kayseri’ye nerelerden göçler yapıldığı,
gecekondu mahallelerinin bir gecene nasıl ortaya çıktığı ile ilgili çarpıcı
bilgiler verdim. Tabi bunun sonucu kurulan mahallelerin nasıl eğlendiklerini araştırdık.
Bunların dışında okul ve müesseselerin döner sermayelerine katkıda bulunmak
için sinema açtıklarını açıkladık. Daha sonra 1970’li yıllarda sinemaların ne
şekilde kaybedildiği, yıkıldığı, yerlerine iş hanlarının nasıl yaptırıldığını
anlattık. Kayseri’de sinema ile ilgili öğrenilmek istenen her şey bu kitapta
mevcut diyebiliriz.
Son
olarak neler söylemek istersiniz?
İnsanın ezelden ebede giden çizgisine baktığımız
zaman her insan doğacak, büyüyecek ve ölecek. Fakat dünyaya ne için geldiğinin
şuurunda olmak lazım. Bunun şuurunda olursak dünyayı her geçen gün
güzelleştirebiliriz. Hayatı güzelleştirmekten mutlu olmanın ve Kamil olmanın
farkına varmalıyız. Bunları gerçekleştirmeden mutlu olmanın mümkünatı yok.
Bunun temel prensipleri ise yazmak ve okumak. Yazmayı ve okumayı asla ihmal
etmemeliyiz. Her kesimden her kademeden insanın yazması ve okuması bu bağlamda
bir şeyleri değerlendirmesi lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder